fıkra yıldırım tuna'dan

biliyosanız anlatmim ama! sldfkjldjkflsf ürktünüz mü lan fıkra deyince? ürkmeyin.

hayatında en az bir kere hıncal uluç'un köşesine gözü takılan bir insan, bu kalıbı hatırlayacaktır. fıkra yıldırım tuna'dan... gençliğimde hergün eve sabah gazetesi almakta ısrar eden bir ev arkadaşı sahibiydim ben. tabiatım gereği ders notlarını okumamak için, evdeki, üzerinde harfler bulununan her nesneyi okuduğumdan, ben bu kalıbı hayatım boyunca unutamayacağım. yıllardır hıncal bey'in yazdığı herhangi bir neşriyatı okumadığım halde, bu sabah aklıma düştü kendileri. dedim ofise gideyim de bakayım; bu beyefendi hakkında herhangi bir gelişme var mı. zira yıllar önce internette biraz bakmıştım kimin nesidir diye ve hıncal beye yolladığı fıkralardan gayrı bir bilgi bulamamıştım. doğal olarak da hıncal beyimizin ipsiz sapsız aradaşlarından biri zaar deyip; üzerinde durmamıştım. bir insan hayatını fıkra ezberlemeye vakfetmiş ise zaten ona bir şey yapılamaz. bitmiştir. ama bugün baktım ve gördüm ki abimiz olayı kendine site açmaya kadar vardırmış. fıkra sitesi la! bundan daha büyük bir saçmalık olabilir mi yahu?!

sitesinde olayın içyüzünü, kendisini insanlara fıkra ile zulmetmeye iten nedenleri yazmış. işte klasik şey var orda, evde sürekli mizah varmış, babası fıkra anlatırmış, annesi de ondan geri kalmazmış, falanmış filanmış. klasik yani. sadece bir bölüm çok dikkatimi çekti, onu paylaşmak isterim: "Babam Hitler’i Berlin’de canlı dinlemiş ve onun taklidini aynı ses tonlamalarıyla bize yapardı". olay bu bence. işte savaşın ne kadar kötü bir şey olduğunu anlamanız için bir sebep daha. o amına kodumun ikinci dünya savaşı biteli onlarca yıl oldu ama artçıları hala bitmedi! nalet olsun. ha bak, bu konuda da şey var, birinci dünya savaşı böyle değildi mesela. iddaa oynamak gibiydi. almanya'ya oynadı bizimkiler; kaybettiler ve olay bitti. ama ikinci dünya savaşı öyle değil. işte japonları gaza getirdi, her şey sik kadar oldu, pileysiteyşın masrafı falan... sonra bir de bu yıldırım tuna! allah kahretsin!

ya aga bak, bizim de evimizde mizah vardı. hala da var. ama çocukluğumuzdaki mizah değil. evrim geçirdi. yaa millet artık kutsal kitaplara bile revizyon istiyor, sen hala yüz yıl önce baban fıkra anlattı diye niye insanlara zulüm yapıyorsun arkadaş? bu ne yaa?!

misal benim babamın mizah anlayışı farklıydı biz çocukken. işte dışarda arkadaşlarıyla iki tek atardı. sonra eve gelirdi. abimle beni döverdi. bizim çarşamba pazarına dönmüş suratlarımıza bakıp katıla katıla gülerdi. biz de abimle birbirimizin suratına bakıp, ehurek kukurek diye gülerdik. biraz sızlardı yaralar ama gülerdik. kanla, gözyaşıyla sulayarak büyüttük biz bu mizahı!! kolay kaba şimşek olunmuyor efendiler! annem de işte babamın beyaz peynirinden tırtıklardı felan, karınlarını tuta tuta gülerlerdi. ikisi de mizahtan anlayan insanlardı. e tabi evde televizyon da yok, napsın insanlar? bu da onların tarzı der, saygı duyardık abimle. hatta bi keresinde babam, kemal sunal'ı görmüş sinemada mı ne tamam mı. geldi bu eve, hanım dedi, inek şaban diye bi adam var acaip komik!!! dur şu büyük oğlanın ağzını yüzünü bi sikim de ona benzeteyim, keyifli bir akşam olsun, gülelim eğlenelim. hepimiz sevindik tabi. evde televizyon yok ama duyuyoruz sağdan soldan, işte inek şaban şöyle komik, yok böyle eşşoleşşek kıh kıh diyo filan. merak ediyo insan aga!! neyse işte, babam abime girişti böyle, tam benzetemedi ama bayaa güldük. sonra gel zaman git zaman, ben neden kemal sunal'a benzedim lan?! neyse konu o değil zaten.

babam eve televizyon almıyordu; çünkü, TELEVİZYON APTAL KUTUSUDUR! babamın lafı bu. bence son derece de doğru bi laf! babam zeki adamdır. misal, o mizah anlayışında ısrar etmedi. "o, o devrin konjonktüründe olması gereken bir mizahtı, oldu bitti" der her zaman. şimdi evrimine uygun şekilde "cennet mahallesi" izleyip kıkırdar oturma odasında. nasıl olsa yirmidört saat yayında. hiç de eksikliğini çekmez mizahın. işte misal ben, artık heralde tarif etmeme de gerek yok! yaptığım mizah felan hep ortada. nasıl da gülüyorsunuz yazdıklarımı okurken şerefsizler!!! tabi sadece yazdıklarım da değil, benimle muhabbet etme şansına erişenler, ne kadar nüktedan ve şakacı, hoşsehbet bir insan olduğumu da bilirler! abim pek geliştiremedi kendini. yani yine fıkra anlatmaz tabi ama... ya işte böyle emekli öğretmen espirileri filan yapıyor, keh keh gülüyor kendi kendine. dışladık zaten onu. ailenin yüz karası!

diyeceğim o işte. yani bak, her devrin mizah anlayışı farklı be yıldırım tuna! fıkra iyi bir şey değil. yapma bunu artık! insanlara rakı sofralarında işkence etme temel memel diye! bırak rakılarını içsinler. hıncal'la da fazla gezme!

3 kişi hayrettin: