seç biyen al *

9 kişi hayrettin

adam1: aloo, kaba naber karşim?
kaba: iyi bro nolsun, sen nassın?
adam1: iyi iyi, kaçta geliyon semte? erken gel de maçtan önce geniş geniş içelim mınakoym!
kaba: yaa ben zaten bienalde olcam, haber ettiğiniz an damlarım olm. yakın sonuçta.
adam1: dienar mı? ne işin var lan dienarda?!!
kaba: dienar? :/mühim bişi deyil. sen beşiktaşa gidince ara işte, ben gelirim hemen.
adam1: taam karşim. dienar demek... neyse görüşürüz.
kaba: görüşürüz.

****

adam2: aloo kaba karşim naber?
kaba: oo abim, iyidir yaa sen nasılsın?
adam2: eyvallah. gidiyon mu maça?
kaba: elbette abi.
adam2: kaçta semtte olucaksınız? bi görüşelim maçtan önce özledik olm.
kaba: abi millet kaçta derse orada olurum. zaten karaköy'deyim, yakındayım yani.
adam2: ben de sabah ordaydım la...
kaba: aa bienale mi geldin abi?
adam2: ney? yok lan halat almaya gittim tekne için.
kaba: haa taam abi, gelince ararsınız işte.
adam2: tamam. ney demiştin demin?
kaba: boşver abi, görüşürüz :((

****

adam3: alooo kabaa?
kaba: baarma lan! noldu?
adam3: nabyon adamım? kaçta iniyon semte?
kaba: neblim la, millet ne zaman derse?
adam3: nerdesin ki sen?
kaba: karaköy'deyim.
adam3: ehuehue olm cenabet gelme la maça, zaten takımın durumu fena ehuehuehe
kaba: aman ne komik! sigigit!

birgün içinde gerçekleşmiş telefon konuşmalarından bazılarını okudunuz. biliyorum; benim gibi bir sanat aşığının çevresinde bu adamların ne işi olduğuna şaşırdınız. şaşırmayın. ben şaşırmıyorum çünkü. ÜZÜLÜYORUM! adamın daha dienara tahammülü yok, ben bunlara bienali nasıl anlatayım la? :/

o gün maçtan önce görüşeceğim pek sevgili sevgilimin, bu buluşmayı bienalle şenlendirme teklifini coşkuyla kabul ettiğimde, bu tarz konuşmalar yaşayacağımdan haberdar değildim elbette. ki bunlar o günkü talihsiz konuşmalarımın tamamı da değil. misal yolda denk geldiğim bir başka arkadaşımın, en başta bienale gittiğimi duyunca coşum olması ve beni bienalle ilgili bombardımana tutması da var. özellikle görmemi tembihlediği bir eser için, "yanında, altında filan ne anlattığı yazıyo mu?" diye sormamdan sonra, "abi sen bienale kimle gidiyon? :/" diye tepki vermesi sonra... yani diyor ki, "abi sen eş durumundan gidiyon heralde bu bienale?". bak bak densize bak! lan nalakası var? beni tanıyan herkes kavramsal sanata olan tutkumu bilir! modernlik nerde ben ordayım oğlum! modern dans mesela (meditatif?). yeğen var benim, modern dansın kralını yapar. çocuk zencilerden daha iyi rep yapıyor. yengem az mı ağladı, "bu çocuk yüzünden ku klux klancılar evimizi kundaklayacak" diye tehey.

---sevgili okurlar, bir önceki okuduğunuz paragraf biraz sert oldu farkındayım. lakin arada perde astım lan sinirliyim!!---

neyse işte, bienale gitmeden önce sabah erken kalkıp son bi tekrar yaptım. retrospektif, enstelasyon, minimalizm, küratör, kuruvazör, kombi mombi gibi hayati değer taşıyan kelimeleri ezberledim. sonuçta bizim çekyatlarla uyumlu bir tablo, bir biblo miblo bişey de almak istiyordum ne zamandır. bu bienal ziyareti iyi olacaktı o yüzden.

karaköy'e vardığımda bizim hanımlan arkadaşı antrepo ziyaretini bitirdiğinden istanbul modern'e geçtik. antrepo kısmını kaçırdığım için aklım orada kaldı. sonuçta belki de bizim çekyatlara uygun işler vardı dostlarım, öyle hemen şeyapmayın. bu yüzden bişiler yiyip izlenimlerini benimle paylaşmalarına karar verdik. yemeklerimizi yerken çantadan bir kitap çıktı. adamlar bienalin kitabını yapmış la kaçırdıysanız üzülmeyin. o kitapta, sol tarafta gördüğünüz eserle ilgili üç sayfa yazı vardı! ortası yenmiş bir dilim ekmek için üç sayfa yazı la! neler anlatmıyormuş ki bu ekmek tey tey. bunun üzerine ben kitabı çıktıysa kesin filmi de yapılır diye düşünüp, filmini beklemeye karar verdim. la bi dilim ekmek anasını satim yaa. modern sanat engin bir derya resmen!

birkaç kadeh içtikten sonra, istanbul modern'deki sarkis'in "site" sergisini gezmek için hazırdım. sergiye girince eleştirmen yönümü hakkıyla gösterebileceğim eser arayışına girmiştim bile. o an gözüme sağ yanda gördüğünüz korkuluk ilişti. sonuçta zamanında teyip sardıktan sonra allahı kayan kimbilir kaç tane doksanlık kaset tamir etmiş adamım. ben anlamayacaktım da kim anlayacaktı o cinneti?! sarkis de arabada dinlemelik kasedini teybin elinden zar zor kurtardıktan sonra tamir etmeye çalışırken delirmişti belli ki! kim delirmez ki o durumda dostlar? tam bir sabır imtihanıdır o tamir işlemi. ve sarkis bunu, o bantı korkuluğa çevirerek çok güzel imgelem şeyi haline getirmişti. ben bunları gerine gerine anlatırken, top sakallı bir arkadaşın ayıplayan bakışlarını görmemle biraz şeyolmadım değil :(( hemen uzaklaştım korkuluktan. yara alan imajımı tedavi etmem gerekiyordu ve aradığım eser karşımdaydı!!

hemen sağ elimle çenemi ovuşturmaya başlayıp, eleştirmen duruşumu takınmış, "işte gerçek bir sistem eleştirisi! sarkis gerçekten emperyalist şeylerinin kalbine batırmış sanat hançerini adeta! azalan su kaynakları ve bunları şişeleyip bize satan kompradorlar bundan daha iyi imgeselleştirilemezdi. sonuçta hepimiz çocukken mahallelerimizdeki musluklardan kana kana su içiyorduk ama şimdiki çocukların böyle bir şansı hiç olmayacak..." diye nefes almadan hünerimi sergiliyordum ki... "birader bi çekil de su içelim, dilimiz damağımız kurudu!" diyen ve omzumu tıptıplayan o özgüven yıkıcıyı, o şerefsiz top sakallıyı gördüm sol omuz başımda! zebani sanki amına koduğum!! bu son darbe olmuştu adeta can çekişmekte olan imajıma. bunu kaldıramazdım dostlarım yoo yoo. hemen uzaklaşmalıydım o şer yuvasından!! ve koşmaya başladım...

daha üçüncü adımımı atmamıştım ki, sabah beri ayağımdan çıkmasınlar diye ayak parmaklarımı dürerek gezdiğim, anamın seneye de giyeyim diye iki numara büyük aldığı sıpor ayakkaplarımdan biri ayağımdan fırladı :(( ben tek ayağımın üzerinde üç dört kez sektikten sonra ancak durabilmiştim ki, ne göreyim?! bir sanat aşığı manitasıyla birlikte yerde aciz bir şekilde yan yatmış olan ayakkapı yorumlamaya başlamış bile! "işte yalnızlaşan modern insanın çaresizliği ancak bu kadar muhteşem anlatılabilirdi! bravo sarkis!" gibi şeyler zırvalarken, kemik çerçeveli gözlüklü şerefsiz, ben beş altı adım ötede çömelmiş ağlıyordum :((

sevgilim kendisini ittirip, ayakkapımı bana uzatırken, hayatıma kast eden top sakallı ibne ise etrafıma insanları toplamış, "işte dünyada gelir dağılımının adaletsizliğinin olabilecek en güzel yorumu! gerçek bir başyapıt!" gibi şeyler söyleyip bıyık altından gülüyordu. sevgilimin elinden ayakkkabımı alıp giydim. gözlerimdeki yaşları silip ayağa kalktım. top sakallıya yanaşıp, "sen o sikik entel arkadaşlarınla, elli kuruşa çay içip sigara dumanı altında ömrünü tüketirken, ben yiyorum lan adaletsiz gelir dağılımının kaymağını piç!" dedim kulağına ve koşmaya başladım! bu kez ayakkaplar ayağımdan fırlamasın diye asla yerden kaldırmadım ayağımı....

****
adam4: kaba nerdesin lan? gelmiyon mu maça?
kaba: geliyorum olm! daha şimdi çıktım bianelden.
adam4: off demirel taklidi yapmak doksanlarda bile demodeydi be olm, binaleyh ne yaa :/
kaba: çenemin bağını sikeyim ben kendim bizzat!
adam4: ahahaha sakin ol lan!
kaba: bana bi büyük söyleyin on dakkaya ordayım!!

* başlığı birkaç hafta önceki penguen'deki dudullu postası'ndan apardım :/
Read On